Meşhur Manisa Davası
- Burak Bayantemür
- 18 Nis
- 3 dakikada okunur

Manisa Davası, 1995 yılında Türkiye’nin Manisa ilinde, çoğu lise öğrencisi olan 16 gencin, yasa dışı örgüt üyeliği suçlamasıyla gözaltına alınması ve bu süreçte işkence gördükleri iddialarıyla başlayan bir dizi yargı sürecini ifade eder. Bu dava, Türkiye’de insan hakları ihlalleri, özellikle gözaltında işkence konusuyla ilgili önemli bir sembol haline gelmiştir.
Davanın Başlangıcı
Manisa Davası, 26 Aralık 1995 tarihinde, Manisa’da 16 gencin evlerinin gece saatlerinde polis tarafından basılmasıyla başladı. Gözaltına alınan gençlerin yaşları 14 ile 19 arasında değişiyordu ve çoğu lise öğrencisiydi. Suçlamalar, bir tren vagonuna “Paralı eğitime hayır” ve “Demokratik lise istiyoruz” gibi sloganlar yazmak, bildiri dağıtmak, bir berber dükkânına molotofkokteyli atmak ve yasa dışı DHKP-C örgütüne üye olmaktı. Gözaltı operasyonu, ailelere ve gençlere herhangi bir açıklama yapılmadan gerçekleştirildi. Gençler, Manisa Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldü ve burada 5-6 gün boyunca gözaltında tutuldu.
Aileler, çocuklarını savcılık izniyle gördüklerinde, gençlerin fiziksel ve psikolojik işkenceye maruz kaldığını fark etti. İddialara göre, gençler copla dövme, elektrik şoku, falaka, cinsel taciz ve psikolojik baskı gibi yöntemlerle işkence gördü. Bu durum, ailelerin ve dönemin CHP milletvekili Sabri Ergül’ün kamuoyunu harekete geçirmesine yol açtı. Ergül, ailelerle birlikte basın toplantısı düzenleyerek polisler hakkında suç duyurusunda bulundu. Bunun üzerine Manisa Cumhuriyet Savcılığı, 14 Haziran 1996’da, soruşturmayı yürüten 10 polis hakkında işkence suçlamasıyla dava açtı.
Gençlerin Yargılanması
Gözaltındaki gençler, bir süre tutulduktan sonra mahkemeye çıkarıldı. Davalar, İzmir Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) ve Manisa Sulh Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Gençler, yasa dışı örgüte üye olmak, izinsiz yazı yazmak, molotofkokteyli atmak ve kasten bina yakmak gibi suçlamalarla yargılandı. Ancak, yargılama sürecinde suçlamaları destekleyen delillerin zayıf olduğu ortaya çıktı.
İzmir DGM Süreci: 12 Mart 1996’da başlayan duruşmalarda, gençlerin ifadelerinin işkence altında alındığı savunuldu. 28 Ekim 2000 tarihinde, İzmir DGM, ifadelerin işkence altında alındığını ve başka somut kanıt bulunmadığını gerekçe göstererek gençlerin beraatine karar verdi.
Manisa Sulh Ceza Mahkemesi: Gençler, 28 Mayıs 1996’da tren vagonlarına yazı yazmak ve bir berber dükkânına molotofkokteyli atmak suçlamalarıyla yargılanmaya başladı. Ancak, 30 Mayıs 1996’daki duruşmada, tren garı nöbetçisi vagonlarda yazı görmediğini, itfaiye görevlileri ise berber dükkânının tüplü sobadan yandığını ifade etti. Bu ifadeler, suçlamaların dayanıksız olduğunu gösterdi. 14 Mart 1997’de gençler, izinsiz yazı yazmak suçundan beraat etti.
Çocuk Mahkemesi: En küçük sanık, 14 yaşından küçük olduğu için Çocuk Mahkemeleri Yasası uyarınca yargılandı ve 14 Mayıs 1997’de beraat etti.
Gençlerin beraati, suçlamaların asılsız olduğunu ve gözaltı sürecinin hukuka aykırı bir şekilde işlediğini ortaya koydu. Ayrıca, İzmir Tabip Odası’nın 16 Mart 1996’da yayımladığı raporda, doktor raporlarının incelenmesi sonucu gençlerin işkence gördüğü teyit edildi.
Polislerin Yargılanması
Gençlerin işkence gördüğü iddiaları üzerine, 10 polis memuru hakkında Manisa Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı. Sanık polisler, duruşmalara çoğunlukla katılmadı ve yargılama süreci yıllarca devam etti. Süreç, kamuoyunun ve uluslararası medyanın yoğun ilgisi altında ilerledi.
İlk Yargılama: 1996’da başlayan davada, polisler işkence suçlamasından yargılandı. Ancak, Manisa Ağır Ceza Mahkemesi, 1998’de yeterli delil bulunmadığı gerekçesiyle sanık polislerin beraatine karar verdi.
Yargıtay Süreci: Beraat kararı, Yargıtay 8. Ceza Dairesi tarafından bozuldu. Yargıtay, mağdurların fiziksel ve psikolojik işkenceye maruz kaldığını belirtti. Ancak, yerel mahkeme ikinci kez beraat kararı verdi. Bu karar da Yargıtay Ceza Genel Kurulu tarafından bozuldu.
Nihai Karar: 16 Ocak 1997’de başlayan yeniden yargılama süreci, 2003’te sonuçlandı. Nisan 2003’te, Yargıtay, sanık polisler hakkında verilen hapis cezalarını onayladı. 10 polis, toplam 85 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Kamuoyu ve Uluslararası Etki
Manisa Davası, Türkiye’de insan hakları mücadelesinin önemli bir sembolü oldu. CHP milletvekili Sabri Ergül’ün çabaları, davanın kamuoyunda geniş yankı bulmasını sağladı. Ergül, Manisa Emniyet Müdürlüğü’nün kapısına “Bu işyerinde işkence var” yazılı bir döviz asarak dikkat çekti. Dava, ulusal basının yanı sıra uluslararası medyada da yer aldı. New York Times, Fransız ve Japon televizyonları gibi medya organları, davayı haberleştirdi. Almanya’da liseliler destek yürüyüşleri düzenledi.
Dava, Türkiye ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşındı. AİHM süreci sonunda, devlet, mağdurlara tazminat ödemek zorunda kaldı. Bu, devletin haksız gözaltı ve işkence suçlarını kabul ettiği bir adım olarak kaydedildi.
Mağdurların Yaşadıkları
Gözaltında işkence gören gençler, ciddi fiziksel ve psikolojik travmalar yaşadı. Örneğin, Hüseyin Korkut, üç buçuk ay Buca E-Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutuklu kaldı. Karadeniz Teknik Üniversitesi Elektronik Bölümü 2. sınıf öğrencisi olan Korkut, okulunu tamamlayamadı ve 10 yıl boyunca depresyon tedavisi gördü. Yaşadıklarını romanlaştırdı ve bu süreçte gazeteci Can Dündar’dan destek aldı. Romanından parçalar, 25 Kasım - 1 Aralık 2007 tarihlerinde Radikal Gazetesi’nde yayımlandı.
Münire Apaydın, o dönemde lise öğrencisiydi ve gözaltına alınan gençler arasındaydı. 2025 yılında, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, 29 yıl önce haksız yere tutuklandığını ve işkence gördüğünü belirtti. Apaydın, devletin özür dilediğini ve tazminat ödediğini, ancak yaşadığı travmanın devam ettiğini ifade etti.
Davanın Toplumsal ve Hukuki Etkileri
Manisa Davası, Türkiye’de gözaltında işkenceye karşı farkındalığı artırdı ve işkenceyi bir süreliğine azalttı. Ancak, Ergül’e göre, üst düzey yetkililerin yargılanmaması ve görevden alınmaması, davanın tüm sorunları çözmesini engelledi. Dava, işkence suçunun cezasız kalmayabileceğini gösterse de, mağdurların yaşadığı travmaların telafisi mümkün olmadı.
Davanın sembolik anlarından biri, bir annenin, kızı cezaevi aracına bindirilirken söylediği “Götürmeyin kızımı, o daha çok küçük!” sözü oldu. Bu ifade, davanın duygusal ve toplumsal etkisini yansıttı.
Sonuç
Manisa Davası, 26 Aralık 1995’te başlayan ve 2003’te nihai kararın onaylanmasıyla sonuçlanan bir yargı sürecidir. 16 gencin yasa dışı örgüt üyeliği suçlamasıyla gözaltına alınması, işkence iddiaları ve uzun süren mahkeme süreçleri, davayı Türkiye’nin insan hakları tarihine kazımıştır. Gençler, tüm suçlamalardan beraat ederken, işkence suçundan 10 polis toplam 85 yıl hapis cezası aldı. Manisa’da ceza hukuku süreçlerinde uzmanlaşmış hukukçuların çabaları, adaletin sağlanmasında kritik bir rol oynadı. Dava, AİHM’e taşınarak devletin tazminat ödemesiyle sonuçlandı. Kamuoyunun ve uluslararası toplumun yoğun ilgisi, davanın Türkiye’de işkenceye karşı mücadelede bir dönüm noktası olmasını sağladı. Ancak, mağdurların yaşadığı fiziksel ve psikolojik yaralar, kalıcı etkiler bıraktı.